Görünmez vaziyette etrafı gözledim
Bir makine yığınının içerisinde iken
dışarıyla aramda yalnızca kırılgan, siyah bir perde
Gökyüzü, kayan bulutların ahengi mest olmama yetti, hissettim
Milyar yıldır milyarlarca canlıyı bünyesinde gözeten, ışıtan, eriten, doğuran ve öldüren güneş
Ne çok lüfuf var, ne çok kahır
Kulağımdaki ezgilerin bana yabancı kelimelerle dans edişiyle geçtim kendimden
Gözlerim tepelerden, topuklara kaydı
Aşağılara baktım ve seyrettim yığınları
En yavaş yürüyenler hep gözüme ilişti, istedim sırtlarından iteklemeyi
Acele edin, ne bu uyuşukluk? Canlanın yahu, silkelenin!
Bir adam takıldı gözlerime ve zihnim halen onunla
Boğazına geçirdikleri plastik edevat zincirim oldu, boğazlandım
Topallayarak yürürdü, yüzündeki keder her zerreme bilmem kaç iğne sapladı
Bu acı ne, bu ne acı!
Bu kez sırtından iteklemek değil, bağırmak istedim yüzüne yüzüne
Ellerindekilerin kimse için değeri yok, hele otur şuraya soluklan
Soluklan ve su iç hele!
Yüzüne bakmaya dahi cesaret edemeyen, kendinden kaçan ve yalnız onun yanında hızlanan yığın
Farklı biçimlerde, farklı cinslerde, hepsi başka başka ve onları ortak paydada tutan şey şimdilik sadece bu
Arada üzerine konan bakışlara alışık ki daha fazlasını beklercesine haykırıyor gözleri
Canım adam
Makine yığını durmuyor, geçiyorum buradan
Zihnimdesin, zihnimdesin, zihnimdesin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder